GELECEK DEDİĞİN?
Son yıllarda çok
dile getirilen bir hadise var. Geleceğini sen kendin yaratırsın diyor üstatlar
ve o gelecek şu andan sonra ki her andır.
Ne dersin sence de
öyle mi? Hastalıkları kayıpları terkedilişleri veya parasızlıkları düşündüğünde
“yok yahu olur mu öyle şey ben mi yarattım bu kadar kötü şeyi?” diyorsun belki.
Sende haklısın.
Gel en başından
başlayalım. Öncelikle sevgili okuyan, hayata gelmeyi seçtiğin anda
deneyimlerini de seçiyorsun. Bu, kendi ruhunun aydınlanma sürecindeki herhangi
bir şey olabilir. Aydınlanma yolunda ilerlerken her birimizin farklı farklı
öğrenme şekilleri vardır. Misal bendeniz illa elimi sıcak sobaya yapıştırırım
acıyı hissederim ve öğrenirim. Kimi gözleyerek, kimi dinleyerek, kimi hiçbir
uyaran olmaksızın farkederek yaşar deneyimlerini. Kimi de benim gibi bizzat
yaşayarak. Aslında, gözlemlediğim kadarıyla, büyük çoğunluk yaşayarak
deneyimliyor öğreneceklerini. Çünkü illa o acıyı, o hazzı, o hüznü, o
yoksunluğu anlamak istiyor bedenimiz hem de dibine kadar. Ruh-beden-zihin
ilişkisinden bahsetmiştim daha önce hatırlarsan.
Bu anlattığım
olayın birinci kısmı, ikincisi kollektif bazı seçimlere de eşlik ederiz.
Toplumsal olaylar, doğal afetler, savaşlar, az ya da çok tanıdığımız hiç
farketmez, çevremizle olan her türlü ilişkimiz ve bunların sonucunda gelen
deneyimlerimiz. Bunlar da başka ruhlarla birlikte harekete geçtiğimiz
alanlardır. Burada öncelikli yapman gereken üzerine düşenleri yaparak
başkalarının yaşamlarını durdurmayı kesmektir. Hani şu kelebek etkisi denen
hadise. Bu detay isteyen bir konu, dolayısıyla başka bir yazı konusu olur.
Şimdi, işin
bireyselliğine yani tekil yaşamlarımıza inecek olursak sevgili okuyan, en çok
müdahale edebileceğin, iyileştirebileceğin, dönüştürebileceğin alan işte
burasıdır. İşte burada, varoluşun farkına vardığın andan sonra ki seçimlerini
ayrıca yapabilir ve böylece geleceğini yeniden ve yeniden şekillendirebilirsin.
Çünkü sevgili
okuyan her şey önce zihinde başlar, her şeyin öncesi düşünceden ibarettir ve sonra
gerçeğe dönüşür...
Nasıl mı? Yok, öyle
sihirli bir formulü yok bunun. Çok basit olan bu yaratıcılığı seninde bugüne
dek yaşamış olman çok olası. Telefonun çalar mesela “aaa seni düşünüyordum” dersin
veya yıllardır görmediğin bir tanıdığını düşünürsün düşünürsün sonra pat diye
sokağın birinde çıkar karşına, bir şeyi çok yürekten istersin oluverir vs. vs.
Evet ne demiştik,
her şey önce zihinde başlar. Çünkü beynimizin ön lobları zihinsel prova yapmayı
mümkün kılar. Bu zihinsel provalar sonucunda beyinde nörolojik yollar oluşur.
Nörolojik yolun oluşması için 21 gün gereklidir. 21 gün boyunca tekrarlanan provalar, zihinde ve hücresel bellekte
kalıcı olarak yerleşir. Hani hemen her kişisel gelişim kitabında geçen 21 gün
kuralı var ya, işte o gün sayısının 21 olmasının bir nedenidir zihinsel
tekrarlar. Zihin tekrar ettikçe hayalini, bedenin de hücresel boyutta ve
kaslarınla buna eşlik eder. Ve kaslar tekrar edilen bir şeyi otomatiğe bağlar. Sana
bir soru, tekrarladığın her eylem neye dönüşür? Evet bildin, alışkanlık! Yaptığın
her zihinsel prova, nörolojik yolları oluşturur, bedeni harekete geçirir ve
ardından bu eylem bir alışkanlığa dönüşür.
Araba kullanmayı öğrendiğin ilk
zamanları düşün, her vites geçişinde, her sinyal verişinde, her gaza veya frene
dokunduğunda nasıl da farkında olarak adım adım yapıyordun hepsini değil mi? Peki
şimdi? Farkında bile olmadan o vitesler geçiyor, yanındakine laf yetiştirirken kırmızı
ışıkta otomatik olarak duruyorsun değil mi? Anlattıklarım da işte bunun gibi. Ya
da dişini fırçalarken, sabahları yüzünü yıkarken bunları yapmayı adım adım
düşünmüyorsun değil mi, kendiliğinden oluyor.
Ezcümle sevgili okuyan, yeni bir
alışkanlık kazanmaya çalışırken, zihinde kalıcı nörolojik yol oluşturması için
21 gün kuralını hatırlamanda fayda var.
Şimdi işin sihirli
kısmına geliyoruz. Beynin ön loblarını kullanarak zihin provaları yaparak, yeni
bir alışkanlık yaratabileceğin gibi, gelecekte olmasını istediklerini gerçeğe
dönüştürmede de çok etkilidir.
Bir başka deyişle,
şu an olmayan ama olmasını istediğin şeyleri yaşıyormuş gibi hayal ettiğinde,
tüm detayları ile onu yaşadığında, beyin o anı gerçekten yaşanıyor zannediyor
ve nörolojik yol oluşturmaya başlıyor. Aynı zamanda vücutta buna kaslardaki
küçük hareketler ile eşlik ediyor ve böylece yeni beceri ya da görüntü beden için
tanıdık bildik hale geliyor.
Yani formülümüz
şudur;
Düşünce -> hayal
etme ->kasların hareketi ->
gerçeklik
Gördüğümüz,
duyduğumuz, hissetiğimiz, kokusunu aldığımız yani tüm duyu organlarımızla
varlığını bildiğimiz herşeyin farkında olan zihin, bilinçli zihnimizdir.
Birçoğumuz, bilinçli olarak dikkat kesildiğinde en fazla 3-5 şeye odaklanabiliriz.
Bilinçli akıl en çok 7 durum olay vs. şeye odaklanabilir. Dolayısıyla ilk başta
odak sorunu yaşaman çok doğal, vazgeçme devam et derim, tabi gerçekten
istiyorsan.
Bak bu kısmı, şu
ana dek anlattıklarımdan çok daha önemli. Neden biliyor musun? Eğer gerçekten
istemiyorsan, eğer gerçekten hayal ettiğin şeyin tüm getirilerini baştan kabul
etmiyorsan, içinde kuşku olur, korku olur.
Ve sevgili okuyan
bu çok basit formülün tek bozucusu, tek düşmanı korku dolu düşüncelerdir,
kuşkulu yaklaşımlardır.
Hayal ederken
bunları hissediyorsan bir daha bak istediğin şeye. Bir daha gözden geçir,
ayıklaman gerekenleri ayıkla, eklemek istediklerini ekle. Velhasıl ne yapmak
istiyorsan yap, ta ki o korku o kuşku yok olana dek.
Haydi bakalım artık
sırrı biliyorsun, hoş biliyordun da zaten, hatırladın diyelim.
Şu andan itibaren
nasıl bir yaşam seni mutlu eder? Nasıl bir yaşam bu dünyaya, sana ve ilişkide
olduğun herkese ve herşeye katkı sağlar?
Gerçekte ne
istiyorsun, hangi düşte yaşamak istersin?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder