22 Ağustos 2017 Salı




Uyan!

Uyumak için önünde sonsuzluk var

                                                                                   Ömer HAYYAM




CESARET 

Sonsuz bir uykuda gibisin. 

Uyanmak ile uyanmamak arasında gidip geliyorsun, bir yanda  uykunun sonsuz güvenliği diğer yanda uyanmanın getireceği belirsizlik bilinmezlik...

Cesur olmak gerekiyor ne dersin? 






DÖRT ANLAŞMA


KULLANDIĞIN KELİMELERİ ÖZENLE SEÇ
HİÇBİR ŞEYİ KİŞİSEL ALMA
VARSAYIMDA BULUNMA
DAİMA YAPABİLDİĞİNİN EN İYİSİNİ YAP


Toltek Bilgeliği ile ilk ne zaman tanıştığımı hatırlamıyorum, hatırladığım tanıştığım andan itibaren sevdiğim ve hayatıma dahil ettiğim..

Tüm yaşamın ana ögesinin “ilişki” olduğunu düşünüyorum. Sende hayatına baktığında sevgili okuyan, her bir anının çeşit çeşit ilişkiler ile çepeçevre sarılı olduğunu göreceksin. Bahsettiğim sadece ailenle kurduğun ilişki veya sevdiğinle, iş arkadaşlarınla yürüttüğün ilişkiler değil. Servis şoförü, marketteki adam, kasadaki kız, yemeğini getiren garson, sokağındaki evsiz gibi hayatının herhangi bir yerine dokunan herkestir kastettiğim. Sadece kişiler de değil üstelik, sözcüklerini duyamadıklarımız da var, mesela doğa ile kurduğun ilişki, mesela dünya ile kurduğun, evren ile kurduğun veya maddi varlıklarınla işin, araban, evin gibi...

Bir başka deyişle bana göre “yaşam eşittir ilişki”.

Hayatı ne kadar kaliteli ve doyurucu yaşadığın, işte tüm bu ilişkilerin sonucunda ortaya çıkıyor.

Ve bu ilişkilerin başlangıç noktası sözler... hatırla, önce söz vardı, demişti kadim kitaplardan biri...Her şey dudaklarından dökülen kelimelerle başlıyor. Artık biliyorsun, söz büyüdür. İşte bu nedenle daha yeni açmışken gözlerini ve başlamışken yeni güne ilk sözcüğün o günün belirleyicisi oluyor aslında.  Pencerenden baktığında yağan yağmurla, kapayan gökyüzü ile, yakıcı güneşle kavga etmek de seçimin, gülümseyerek ve tüm içtenliğinle merhaba demek de. Hayat seçimlerden ibaret diyoruz ya gitme o kadar uzağa sevgili okuyan, hayat dediğin şey şu anda başlıyor. Ve sen şu anda da bir seçim yapıyorsun. Kullandığın her bir kelime çok çok değerli, yaydığı enerji çok çok güçlü. O yüzden dikkatli ol derim konuşurken, ne dediğini önce sen duy.

Birilerinin sözsel veya davranışsal hakareti ile karşı karşıya kaldığında, tepki vermeden önce de dur ve düşün. Sana yapılan veya söylenen değil orda özne olan, karşındaki kişinin iç dünyası bunları ona yaptıran. Bunun bilincinde ve farkında olarak yaklaş gelişen duruma. Bu bakış açısı ile baktığında olanlara, karşılaştığın hiçbir şeyi kişisel almadığını göreceksin. Canını sıkan şey seninle değil karşındaki ile ilgilidir. Unutma ne hissediyorsan o enerjiyi yayarsın. Mutsuz insan mutsuzluk enerjisi yayar, öfkeli insan öfke enerjisi yayar, sevgiyi bilen kişi de sevgi enerjisi yayar. Sana rastlayan mutsuz öfkeli kırgın vs. ise bırak o kendi yoluna gitsin, sen kendi sevgi şefkat ve sakin yoluna...

Dedikodu yapmayı, varsayımlarla hareket etmeyi seven bir milletiz. Konuştuğumuz kişilerin nasıl bir ruh hali içinde olduğunu, hangi yollardan geçtiğini, büyüdüğü çevreyi vs. düşünmeyiz. Konuşuruz konuşuruz, ne de olsa her şeye dair fikirleri olan insanlar topluluğudur bu topraklar. İşte artık bundan vazgeçmelisin sevgili okuyan, biri hakkında konuştuğunda durmalı ve farkına varmalısın. Bu konu benim başıma gelseydi ben nasıl davranırdım, ben olsam ne yapardım, acaba bu olaydan öncesi ne idi gibi sorular sormalısın. Ve bunları sormaya başladığında, artık bunun gibi seni hiç beslemeyen, gelişimine hiç mi hiç katkısı olmayan mevzulardan uzak durduğunu göreceksin.

Ve ilişkilerin tepe yaptığı yerdesin şimdi, kendinle kurduğun ilişki. Kendin ile, öz varlığın ile, ismin ile, ruhun ile kurduğun ilişkiye lütfen bak. Lütfen bunun için vakit ayır ve bak buna. Sağlıklı bir ilişki kurabilmek için öncelikle mükemmel olmaktan, hep haklı olmaktan, hep doğru olmaktan vazgeçmelisin sevgili okuyan, çünkü sen zaten mükemmelsin. Üzeri toprakla, çamurla kaplı mücevher gibisin. Yapman gereken tek şey o çamurdan kirden arınmak. Ayrıca mükemmel olma gayretine girmene hiç gerek yok. Bu konuda kendine yüklenme lütfen, olmayan ve olamayacak silüetlerin peşinden koşacağına olabildiğinin en iyisi ol, yapabildiğinin en iyisini yap. İçin rahatsa, gönlün eminse tamamdır olmuştur demektir. Birilerin senden beklediği kişi olma gayreti yerine, tüm gayretini bu dünyaya ne olmak için geldiysen ona ver. Her ne yapıyorsan yapabildiğinin en iyisini yap, kurduğun ilişkiler içinde bu böyle yaptığın işler içinde...


Pek kitap önermem çünkü herkesin ihtiyacı olduğu anda ihtiyacını karşılayacak metnin karşısına çıkacağına inanırım.. 

Bu kez farklılık yapıyor ve Don Miguel Ruiz’in “Dört Anlaşma” adlı kitabını öneriyorum :) 

Ne yani içimden gelene dur mu diyeyim :))


Hadi sevgili okuyan, sen de kendini hazır hissettiğinde, bi kaç sayfasını çevirmeye ne dersin?








SU
                                                                                Su gibi aziz ol
                                                                                        Anonim

Hayata su ile başlarız, ilk içeceğimizin yani anne sütünün ¾ ü sudur. Dünyamızın da dörtte üçe yakını sudur tıpkı vücüdümuz gibi. Tüm yaşam önce suda başladı diyor evrim teorisi... Velhasıl, su bu dünyadaki yaşamımızın olmazsa olmazı...

Tüm hayat için son derece önemli olan suyun yeryüzündeki miktarının ne azalıp ne de arttığını yani su döngüsünün mükemmel işlediğini biliyor muydun? Peki su döngüsü nedir?  Dünyamız su kaynaklarını okyanuslar, denizler, göller ve bir de yeraltı suları oluşturur. Su sürekli bir hareket halindedir, biçim değiştirir, insanlar, bitkiler ve hayvanlar tarafından kullanılır fakat gerçekte kesinlikle yok olmaz. İşte bu durum su döngüsü olarak adlandırılıyor.

                        Eğitim Posterleri – Okul Posterleri
                                                            

Sanıyorum 6-7 yıl kadar önceydi su kristallerini ilk gördüğüm vakit... Hani şu sözler karşısında tepki veren su kristallerinin fotoğrafları. İnanılmazdı suyun sözlere verdiği tepki. Etkilenmiş ama itiraf edeyim unutmuştum sonrasında. Sana aşağıda linkini vereceğim filmi* izledikten sonra suya olan ilgim yeniden canlandı. İlgimi çok çekmesinin bir nedeni de şifa çalışmalarında da suyun çokça kullanılıyor olması. Filmde su hem tüm yönleri ile anlatılıyor hem de yıllardır çalışan birçok bilim adamı ve araştırmacının yaptıkları deneyler, hipotezleri ve görüşleri yer alıyor. 

Deneyler, suyun hafızası olduğunu göstermiş. Su asla artmadığı veya azalmadığı gibi unutmuyor da. Deneylerde kullanılan sular, dünyanın birçok yerinden ve farklı durumlardan seçilmiş. Yani kullandığımız musluk suyu, içtiğimiz pet şişe suları, az bildiğimiz yer altı suları, göl, deniz ve okyanus suları, kirli hatta atıklı sular veya el değmemiş tertemiz sular kullanılmış. Aklına gelebilecek her türlü suyun örnekleri incelenmiş anlayacağın.

Mesela, Japon bilim adamı Masuru Emoto, değişik yerlerden aldığı ve değişik durumlarda olan suyun kristalize şekillerinde büyüleci farklılar keşfetmiş.  Akarsulardan ve kaynaklardan alınan su çok güzel geometrik şekilleri olan kristal desenler gösterirken, sanayi ve yerleşimin yoğun olduğu yerlerden alınmış kirli ve toksik su ve su borularında, depolarda bekletilen durgun su kesin olarak şekilsel bozukluk ve rastgele oluşmuş kristal şekiller oluşturmuş.

Ardından sulara farklı kelimeler söylemeye başlamış. "Teşekkür ederim, sevgi, teşekkür, ümit" gibi kelimeleri  kullandığı suların şekilleri mükemmel, kristaller kalemle çizilmiş gibi.  "Aptal, nefret ediyorum" vs. gibi olumsuz kelimelelerin söylendiği sulardaki kristal oluşumu ya yok ya da çok şekilsiz.

Bu durumu düşünce ile de denemiş ve aynı sonucu almış.

Sonra müziği denemiş, Beethoven,  Mozart veya sakin yerel müziklerin dinletildiği suların kristalleri de büyüleyici fakat heavy metal gibi sert müziklerin dinletildiği sular yine karanlık çıkmış mikroskopta...

Yani suya ne söylüyorsan, nasıl davranıyorsan, ne gösteriyorsan sana aynı şekilde cevap verildiği gözlenmiş. Su kendisi değiştiği gibi içindeki maddeyi de değiştiriyor. Üç ayrı kaba aynı miktarda aynı yerden çıkan pirinç konuyor deneylerin birinde. Birine her gün teşekkür ederim deniliyor, diğerine aptal deniliyor, üçüncüsüne ise kayıtsız kalınıyor. Bir süre sonra teşekkür edilen kap, hoş bir koku yayıyor ve pirinçler bozulmuyor, aptalsın denilen kaptaki pirinçler kararıyor, kayıtsız kalınan kaptaki pirinçler ise çürüyor... Emoto, yaptığı deneyler sonucunda en mükemmel kristalleri “sevgi” ve “şükran” kelimelerinin olduğu su kristallerinde görmüş. Sevgi ve Şükran..


                             emoto su deneyi ile ilgili görsel sonucu
                                                
Dünyanın çoğu su dedik, vücudumuzun çoğu su dedik, suyun hafızası var dedik ve suyun söz, düşünce ve görüntülere nasıl tepki verdiğini gördük.  Eğer düşünceler suya buna yapabiliyorsa bizim düşüncelerimizin bize ne yapabileceğini hayal et lütfen... Bir gününü düşün, ortalama geçirdiğin, senin "herhangi bir gündü" diye tanımlayabileceğin zamanlarını düşün... Kendine neler söylüyorsun, neler düşünüyorsun?
Su senin için mükemmel bir şifa aracı olabiliyor mu, sen kendinin şifacısı olabiliyor musun? Belki de o kadar ilgisizsin ki kendinin farkında bile değilsin. Şu andan itibaren içtiğin kullandığın her suya içinden seni seviyorum desen, deli derler di mi :) Kendine olumlu cümleler söylemeye, kendin için olumlu düşünmeye başla en iyisi.. Kendini bütünüyle, olduğun gibi kabul etmeye ve sevmeye ne dersin?

Hatırla, vücudunun çoğu su, sen ne düşünürsen sen ne söylersen aynen karşılık veriyor...

"Sevgi ve teşekkü ederim" mucize kelimelerdi, bu mucizeleri hayatına almaya şimdi, şu an var mısın?


*Filmi izlemek için;
Filme uygun altyazıyı eklemek için;






17 Ağustos 2017 Perşembe




Maske diyorlar ya yaş o iş,

Hayat dediğin öyle maskeyle falan yürümez.

Ya kendinsindir ya da değil

Öyle istemem yan cebime koy hiç olmaz.

Bunca mutsuz insan niye var sanıyorsun

Bunca maskeli yalan dolan?

Mutlu olmaktan korkanlar onlar

Korkuyorlar

Gerçek keşiflerden ölesiye kaçıyorlar..

Düşün,

Ya farkına varırsa yanılgının?

Ya kralı tamamen çıplak görürse

Görürse her şeyi çırılçıplak..

Oysa,

Bir olmazın ardına sığınmak ve bunu kale gibi sunmak

Kendinden emin anlatmak üstelik

Ne kadar kolay ve ne kadar güvenli..

İki yalan gülümsemeye feda ediliyor bir özden bakış

O öz bakış ki çok derinlerden gelen..

Mutluluğun sebebi hakiki yaşamlar yerine,

Öz bakışlar

Derinden gelen sözler yerine,

–mış gibi yapışlar edişler...

Yapışmış kalmış hepimizde...

Velhasıl sevgili dostum,

gerçek olmadıkça her şey

Bitmedikçe bitmeyecek bu hikaye.









Kardeşim

Karındaşım

Hastalanmış..

Onunla beraber hepimiz hastalandık..

İnsan tek başına hastalanmaz çünkü..

Hasta olandır acı çeken,

Ama yancıları çoktur bende acı çekecem diyen..

Hastalığın o eşssiz ilgi isteyen hali,

Bir tek hastaya bırakılamaz,

Hepimizin ilgiye ihtiyacı olur.

Öyle ya hasta olan yakınımdır,

Öyleyse ben de ilgiye muhtacımdır.

Bizler sevdiğinin acısından pay çıkaran,

O paydaki acı ile kıvranan varlıklarız.

Korkuya da ortağız,

Hani o noluyo lan korkusu var ya,

Ölümü dibine kadar hatırlatan,

İşte o korkuya da ortağız biz.

O korkuyu da bi tek hastaya bırakmayız.

Hep beraber korkuyor ve hep beraber susuyoruz,

Karındaş yatağında acıyla kıvranırken,


Biz de durduğumuz yerde olmayan acıyla kıvranıyoruz..







Şikayet şikayet şikayet duymAN LAZIM!

Burada olup duyman lazım,

Herkesin o kadar çok şikayet edip de kendini püru-pak çıkardığı durum var ki..

Hep herkes suçlu

Kurum suçlu müdür suçlu çalışan suçlu

Sevgili suçlu karı suçlu koca suçlu

Neredeyse Dünya suçlu

Ama kendisi haklı hep haklı çok haklı!

Kendine dönüp bakmaktan niye acizdir insan?

Niye bi kriz anında yav ben ne yapıyorum,

Ne yaptım da oldu,

Bu işteki sorumluluğum ne,

Neyi farklı yapsaydım veya söyleseydim sonuç başka olurdu?

Demez de Ahmet suçlu Mehmet suçlu der

Kabahat hem Ahmet'in midir Mehmet'in midir yahu?

İnsanın kendinin ve yaşamında olan her şeyin sorumluluğunu alması ciddi bir                 iştir.

Öyle her babayiğidin harcı değildir.

Ve zordur,

Yürek ister,

Hele ki adam gibi adabı ile yapmak için kesin yürek ister..

Yoksa ota b.ka sarmak çok kolay,

Kolay güzel kardeşim.

Ne güzel hayat düşünsene,

Hiçbir şeyde sorumluluğun yok,

Hep sen haklısın çünkü sen hep mağdursun,

Hep hakkını yediler dolayısıyla hep yardım edilmesi gerekensin.

Sana bi sır vereyim mi?

Sen aslında bir zavallısın ve zavallı olmayı seviyorsun.

Bunu böyle yekten desem sana, s..a.sın ağzıma.

Ama gerçek bu güzel dostum.

Sen hayatının sorumluluğunu alamayan,

Kararlarının arkasında duramayan,

Yavru kedi gözleriyle sürekli kendine acıyan,

Bir zavallısın.

Kendinle tanışmaktan korkan,

Gerçek kendini aynada çırılçıplak görmekten ödü patlayan,

Kendi yarattığın bahanelerin ve maskelerin ardına sığınan,

Bunları da matah bir şeymiş gibi durmadan anlatan,

Hep şikayet eden,

mız mız mız,


Çözüm için kılını kıpırdatmayan bir zavallısın.










Ne çok sevmiştik İzmir’i, anlatırdın yaşasaydın

Hatırlıyorum, ne çok şey keşfetmiştik o yaz..

İzmir, Alaçatı, Göcek taaa Kaş’a kadar ne çok yol..

Bir buraya gelmemişiz seninle,

Oysa güzel yermiş adı gibi Güzelbahçe.

Aslına bakarsan güzelliği manzarası

Başka da bir numarası yok, çok yer gibi

Deniz alabildiğince koyu mavi mesela

Şu parlement mavisi dediklerinden

Baktıkça kaybolduğum yitip gittiğim..

Güneş var bi de sıcacık kırmızı

Yittiğim yerden coşkuyla getiren

Getirip mavinin kenarına oturtan

Üstüne bir de anlatan

Bilmem ki ne diyor, duyamıyorum...

Neyse..

Rakı yok bu akşam, ki sen en çok rakıyı severdin

Bira var bu akşamın mönüsünde

Bira ve kalamar ve karides

Şu karidesi

Ankara’daki gibi yapamıyorlar hiçbir yerde

Hani şu Kaptanın Yeri’nde ekmeği bana bana yediğimiz

Yağını içtiğimiz acılı tereyağlı karides yok..

Yaşasaydın sen de hatırlardın o tadı...

Kalamar desen eh işte,

Olsan sevmezdin bunu da sen, yağlı derdin

Sağlıklı yaşamaya ne kadar meraklıydın

Hatırlıyorum...

Sende haklıydın nereden bilecektin bu kadar erken gideceğini?

Neyse..

Buranın ve şimdinin en iyi tarafı ne biliyor musun,

Şarkılar

Şarkıları..

En yenisi 80 lerden falan

Eski, hepsi çokkk eski şarkılar

Tanju, Esmeray, Nil, Funda, Cem hepsi burada

Olsan severdin burayı..

Yoksun diye senin için de içtim bu akşam

Güneş rakı burcuna girmeden derdin hep

Girmedi henüz burada


Çünkü bu akşam rakı yok, sen gibi...







GİTME Bİ YERE Tanıştığımızda yazın ilk ayıydı. Küçük bir odada kalorifer peteğinin önünde masmavi bakıyordun bana.         ...