MUTLULUK
Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım “biliyor musun” dedi “seni
ilk tanıdığımız günlerde mutlu ve olumlu halin için bir şeyler mi kullanıyor
dedik”.
Bu cümleyi ilk duyduğumda anlamadım ve şaşkın bir şekilde
teyit etme ihtiyacı duydum, “yani mutlu olduğum için, mutlu eden bir maddeye
ihtiyaç duyduğum konuşuldu öyle mi” diye sordum “evet” dedi. “Ne üzücü” dedim..
Gerçekten de üzücü.. Düşünsene sevgili okuyan, mutlu olmak,
o kadar uzak ve o kadar zor görünüyor ki bazılarımız için, “hımmm bu kadar
mutlu ise mutlaka destekleyici bi şey vardır” denilmiş..
Oysa o kadar yakınımızdaki mutluluk.. En az “o hep
hayatımda” dediğin mutsuzluk kadar yakın. Asıl soru, elin hangisine uzanıyor?
Hiç merak ettin mi bir gün boyunca, bir 24 saat boyunca,
zihninden geçen düşüncelerin ne kadarı olumlu, ne kadarı olumsuz? Bahse girerim
çoğumuzun olumsuz düşünceleri dört nala önden koşar. Tuhaf varlıklarız biz,
çiçek varken çiçekteki dikene veya yağmur yağarken çamura odaklanırız sadece.
Bi de dikeni ve çamuru gördüğümüz için övünür anlatırız etrafımızdakilere oysa
belki de maharet dikende ki çiçeği çamurdaki berrak damlayı görebilmek. Çünkü
hangisini görmek istediğimize sadece biz karar veriyoruz.
Hep diyoruz ya mutluluk da mutsuzluk da seçim diye, hazır konu
işten açılmışken örneği de oradan vereyim, mesela bir okul düşün dört öğretmen
olsun orada ve her birinin de bir sınıfı. Üç sınıf fiziksel yönden sağlıklı
çocukların oluşturduğu, kalan bir sınıf ise engelli çocukların öğrenim gördüğü
bir okul olsun bu. Dört öğretmenin dördü de, işini seven ve işini iyi yapan
eğitimciler. Ve bu okul sık sık spor yarışmalarına katılıyor olsun. Engelli
çocukların olduğu sınıfın öğretmeninin iki seçeneği var, ya neden benim
sınıfımda her faaliyeti dört dörtlük yerine getiren, daha “sağlıklı, başarılı”
çocuklarım yok diye mutsuz olacak ya da elindeki çocuklarla çıkabildiği en
yükseğe çıkmaya, yürüyebildiği en uzun yolu yürümeye çalışacak. Birinci yolu
seçtiğinde, olumsuz düşünceleri davranışlarına yansıyacak ve işe şikayet
etmekle başlayacak. Mevzuyu şikayet edecek hem okul yönetimine hem diğer
öğretmenlere hatta belki öğrencilerine. Kendisinin aslında ne kadar mükemmel
bir öğretmen olduğunu, bunu haketmediğini çok başarılı bir kariyerinin olduğunu
falan anlatacak. Hızını alamayıp konuşurken içindeki tüm haksızlığa uğramışlığını,
kızgınlığını da anlatacak.
İkinci yolu seçip buna ilişkin düşüncelerini davranışına
yansıttığında ise çocuklarının zayıf taraflarını bilerek, onlara uygun bir
program hazırlama yoluna gidecektir. Onları hayata, ellerinden gelenin en iyisini
yapabilecekleri şekilde hazırlar. Bunu yaparken de hep gülümseyecek, ben
yanınızdayım hissini verecek ve hem kendine hem çocuklarına motivasyon
verebilecektir. Okulun diğer sağlıklı çocukların özünde kendilerinden farklı
olmadığını ama yapabilecekleri konusunda farklı yetenekleri olduğunu
çocuklarına anlatabilecektir.
Konuya “deneyim ve öğrenme” penceresinden bakar isek iki yol
da doğrudur. Çünkü seçimlerde iyi veya kötü yoktur sevgili okuyan, seni
besleyen ve beslemeyen kaynaklar vardır. Yine her bir deneyime ruhsal öğrenme
çerçevesinde bakmaya devam edersek, o deneyimi nasıl edindiğimizdir seçim
dediğimiz yol. Ve birçok yazımda hatırlattığım gibi her sabah bir seçim ile
uyanırız.
Şimdi mühtehzi bir gülümseme ile “e peki ya ölüm ya acı ya
keder ya hayalkırıklığı bunlar ne olacak sevgili Pollyanna” diyor olabilirsin J Haklısın sevgili okuyan, var ölüm var acı var
kayıp var hastalık var aşk acısı var özlem var var oğlu var. Ve hep olacaklar.
Mevzu bunları yok saymak değil, görmezden bilmezden gelmek hiç değil. Bilakis
görmek her ne varsa görmek ancak buralarda takılıp kalmamak. Mesele mutsuzluğun
sebebini yaşamın odağına oturtup, bunlardan beslenmeyi alışkanlık haline
getirmemek.
Yoksa işte sevgili okuyan, mutlu olmak için hep başka birine
veya başka bir şeye ihitiyaç duyar halde oluruz. Kendi varlığı ve kaynakları
ile mutlu olmayı seçen kişilere de uzaydan gelmiş gözüyle bakarız J
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder