HER CAN KUTSAL MIDIR?
Dün akşam Marley & Me adlı filmi izledim. Günüm yorucu
geçmişti ve beni yormayacak mırıl mırıl kedi kıvamında izleyeceğim bir film
seçmiştim kendimce. Çok özel bir konusu yoktu aslına bakarsan, klasik bir
amerikan çifti birbirlerine aşık olurlar, evlenirler, önce bir köpek evlat
edinirler, sonra kendi çocukları olur, inişler çıkışlar yaşanır hem iş hem özel
ilişkilerinde, sonunda anlarlar ve mutlu olurlar. Bu mutluluğu bozan tek şey
artık çok yaşlanmış olan Marley’in ölümüdür. Uyutmak zorunda kalırlar.
Gözyaşlarım Marley’in ilk kayboluşuyla başladı. Öleceğini hisseden Marley,
evden kaçar, şiddetli yağmur altında bir ağacın dibinde bulurlar ve kiliniğe
götürerek tedavi olmasını sağlar aile. Burada ağlamaya başlayan ben Marley’in
gömülmesi ile birlikte bıraktım kendimi.
Bu iyi ve mutlu bir hikaye idi, Marley aileye katıldığında
iki aylıktı, çok yaramaz olmasına rağmen, evde bulduğu herşeyi kemirmesine,
yemesine rağmen, hiç söz dinlememesine rağmen çok sevildi, öldüğü güne kadar
çok sevildiğini ve özel olduğunu bildi.
Bu filmin ardından feysbuk’a girdiğimde Istanbul’da evinden
kaçan bir köpeğe köprü altında defalarca tecavüz edildiğini, kafasına sert ve
kesici bir cisimle vurulduğu için paramparça olduğunu okudum. Fotoğrafı vardı,
içim yandı. Dövüştürülen kan revan içinde kalan köpekleri, boğaları, develeri
ve diğerlerini gördüğümde içim yanıyor. Katledilen yunusları, köpekbalıklarını,
balinaları gördüğümde içim yanıyor. Ve her defasında inanmaz bir şekilde
sorarken yakalıyorum kendimi “bu nasıl bir egodur?” “Bu nasıl bir egodur ki tüm
dünyanın sahibi kendi zanneder insanoğlu?”
Gezegeni yaşanmaz hale getiren, bitmeyen hırslarının peşinde
doğayı katleden, üzerinde yaşayan varlıklara, canlara hiç merhamet göstermeyen
insan özel bir tür öyle mi? Hiç sanmam. İnsanoğlunun ve insankızının önce şunu
anlaması gerek, bu dünya sana ait değil, sadece misafirsin her varlık gibi,
geleceksin ve gideceksin. Yaşadığın sürece, çevrendeki her canlıya en az
kendine gösterdiğin saygıyı gösterecek, en az kendini önemsediğin kadar
önemseyeceksin. Her can kutsaldır en az senin canın kadar kutsal.
Sokakta gördüğün herhangi bir hayvanın gözlerine bakmanı
öneririm. Sadece gözlerine bak, izin verdiği kadar uzun bir süre bak. O
gözlerde acıyı korkuyu endişeyi göreceğine iddiaya girerim. Ve o gördüğün her
duygunun sebebiyiz. Aslında o hayvanların tamamı merhametini, vicdanını,
sevgini, saygını görebilmen için bir fırsat. Başkasına değil kendine olan
sevgiyi, saygıyı, merhameti, vicdanı göreceğin muhteşem bir fırsat. Çünkü hepimiz
kendi yarattığımız gerçekliği yaşıyoruz. Karşımıza çıkan her kişi her olay
bizdeki yansımadır. O hayvana eziyet eden sen, sendeki hangi tarafını
cezalandırıyorsun? O hayvana yaşam hakkı tanımayan sen, kendi yaşamının hakkına
ne kadar sahipsin?
Kendinden daha zayıf gördüğü varlık karşısında gücünü
işkence ile eziyet ile gösteren insan buna neden ihtiyaç duyar? Her insanın
içinde gölge tarafları vardır. Her insan iyi olmak kadar kötü olma
potansiyeline de sahiptir. Bunun bilinciyle düşünmeye davet ediyorum seni.
Herşey olma potansiyeli var iken neden kötü olan tarafı seçeriz ve bunu besler
büyütürüz?
Yaşlı Kızılderili reisi ve
torunu kulübelerinin önünde oturmuşlar, az ötede birbirleriyle boğuşup duran
iki kurt köpeğini izliyorlardı.
Köpeklerden
biri beyaz, öteki siyahtı ve oniki yaşındaki çocuk kendisini bildiğinden bu
yana o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. Dedesinin
sürekli gözününde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki kurt köpeğiydi bunlar. Çocuk
kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin neden
ikinci köpeğe gereksinim duyduğunu ve renklerinin neden illa da siyah ve beyaz
olduğunu anlamak istiyordu artık.
Torununun
bu yöndeki sorusunu, yaşlı reis bilgece bir gülümsemeyle yanıtladı:
"Onlar benim için iki simgedir yavrum." dedi; "Biri iyiliğin, öteki kötülüğün simgesidir. Aynen bu köpekler gibi, iyilik ve kötülük de içimizde sürekli bir savaş içindedir. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için sürekli yanımda tutarım onları."
"Onlar benim için iki simgedir yavrum." dedi; "Biri iyiliğin, öteki kötülüğün simgesidir. Aynen bu köpekler gibi, iyilik ve kötülük de içimizde sürekli bir savaş içindedir. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için sürekli yanımda tutarım onları."
Çocuk
sözün burasına bir nokta koydu;
"Onların arasında bir savaş varsa, kazananı, kaybedeni de olmalı" dedi; yeniden sordu: "Dede, sence hangisi kazanıyor bu savaşı?"
"Onların arasında bir savaş varsa, kazananı, kaybedeni de olmalı" dedi; yeniden sordu: "Dede, sence hangisi kazanıyor bu savaşı?"
Reis, şu yanıtı verdi:
"Ben, hangisini daha çok beslersem, savaşı o kazanır."
"Ben, hangisini daha çok beslersem, savaşı o kazanır."
Sevgili okur,
sen hangisini besliyorsun?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder