CENGİZ ABİM
Masasında oturuyorum Onur Bey’in. Dökülmüş saçları hafif
toplu yanakları ile güleç yüzlü bir doktor. Kahve içelim mi diyor masasından
bana doğru hafif eğilerek. Kahve mi bayılırım diyorum. Bir terslik var
farkındayım, annem de doktor da gülümsemeye çalışıyor, ben bekliyorum.
Kahveler geliyor koyu sıcak ve şekersiz, tam sevdiğim gibi.
Daha ilk yudumlarımızı almıştık ki “biliyorsun patoloji sonuçlarını
bekliyorduk, geldi” diyor, ses çıkarmadan dinliyorum. Gülümsüyor ama biraz da
üzülüyor sanki. “Birkaç sonuç çıkmış ama aslında hepsi aynı yere gidiyor. Sana
konulan teşhis kanser” diyor. Sessizlik... Aradan 15 yıl geçmişken o ana dek
bugün hatırladığım tek şey sessizlik ve vücudumda ki tanımayamadığım
hissizlik... “Ölüyor muyum” diye sordum ilk aklıma gelen buydu, 25 yaşında
hayatı henüz yeterince tecrübe etmemiş biri olarak...
İlk ameliyatı olduktan bir hafta sonra tanıştım Cengiz abim
ile. Karşı komşumuzdu aslında ancak daha önce hiç karşılaşmamıştık. Salonda,
annemin benim için hazırladığı yatakta yatıyor iken kapı çaldı ve içeriye gelen
bazı sesler duydum. Bir erkek sesi, “kızınızın rahatsızlığını eşimden duydum
çok üzüldüm, keşke daha önce haberim olsaydı belki faydalı olabilirdim” diyor.
Yardım mı? Neye nasıl yardımcı olacak acaba? Daha fazlasını duyamıyorum ta ki
annemin “tabi buyrun lütfen” deyişini duyana kadar. İçeriye giren sarışın, mavi
gözlü, hafif kilolu adamı görünce yerimden doğruluyor ve oturur pozisyona
geçiyorum yatağın içinde. Merhaba geçmiş olsun diyor ve karşımdaki koltuğa
oturuyor. Hikayesini anlatmaya başlıyor. Ben diyor biyoenerji yapıyorum, çok
faydalı oluyor, sana da uygulamak isterim. Ameliyattan önce haberim olsaydı
belki küçülebilirdi kitle diyor. Şaşkın dinliyorum. O ana dek, biyoenerji,
enerji, reiki vs. Hiçbir şey duymamıştım, duyan anlatan veya uygulayan birine
rastlamamıştım. Doktorların ancak cerrahi müdahale ile alabildikleri kitleyi bu
adam nasıl küçültecekti? Hoş, artık küçülecek bir kitle de kalmamıştı.
İlk seansa hatırladığım kadarı ile o gün başladık. 15 dakika
kadar sürdü, ben sırt üstü yine yatağımda yatıyordum, Cengiz abim ise elleriyle
bedenimi süpürür gibi hareketler yapıyordu. İçimden dua ediyordum, “Allahım bu
iyi birşey ise gelsin yok kötü bir şey ise geldiği gibi gitsin”. Hiçbir fikrim
yoktu yapılanlar hakkında ya da sonrasında ne hissedeceğim konusunda. 7 gün
boyunca 15 er dakikalık seanslar yaptı, başta hiçbir şey anlamadım,
farketmedim. Sonra... Sonra doktorumun bir ayda ancak kalkar dediği kolum, on
günün sonunda tam olarak açıldığında ve psikolojik olarak da ruhsal olarak da kendimi
çok daha iyi çok daha güçlü hissettiğimde anladım bana ne kadar iyi birşey
yapıldığını. Şey diyordum çünkü hala ne olduğunu bilmiyordum...
İşte benim enerji ile, spirütalizm ile, ruh ile tanışmamı
sağlayan kişidir Cengiz Abim. O günden sonra arkadaş olduk. Çok konuda bilgiye
sahip, çok okuyan, çok dinleyen, yazan, kitapları olan biriydi. Sadece
ruhsallık üzerine sohbetlerimiz olmazdı, siyaset, ekonomi, tarih, yaşam,
insanlık üzerine de konuşurduk. Çok şey öğrendiğim yol arkadaşlarımın başında
gelenlerdendir Cengiz Abim.
Kendimdeki iyileşmeleri gördükçe merak saldım,
okudum, araştırdım ve önce Reiki ile sonra Kaia ile arada bir yerde de koçluk
ile tanıştım. NLP dersleri aldım, şamanik seanslardan homeopatiye, meleklerle
iletişimden EFT’ye kadar merak ettiğim birçok konuda ya dersler aldım ya
seanslar. Sonra uygulayıcı oldum, eşime dostuma isteyen ya da ihtiyacı olan
herkese uygulamalar yaptım yapıyorum. Ruhsal anlamda önceye göre geliştim, hala
gelişiyorum, öğreniyorum ve bunların başlangı hep Cengiz Abimdir. Bu yüzden,
hayatıma kattıklarından ve ilerlememe vesile olmasından dolayı benim için çok
özeldir, çok kıymetlidir.
Ve Cengiz abimi kaybettik. Öldü. Ruhu artık burada değil...
Gitti...
Bir süredir rahatsızdı, çok kilo almıştı, kalp ve tansiyon
için tedavi oluyordu... ve belki bilmediğim başka hastalıkları da vardı... Ara
ara ziyaret ederdim, en büyük keyfimiz sohbet esnasında türk kahvesi ile
içtiğimiz sigaraydı. İkimize de yasaktı sigara ama yasağı delmek çocukça bir
keyif verirdi her ikimize de... En az onun kadar sevdiğim eşi Tülay ablam hem
bize kızar hem kahvelerimizi yapardı. Dünyalar güzeli dünyalar iyisi Tülay
ablam... Anlattığım tanışıklık on beş yıla yayılmış bir hikayedir, bu on beş
yıl içinde benimde hayatımda çok şey oldu Aldemir ailesininde... bazen sık
görüşürdük bazen aralıklı... ama hep haberdardık birbirimizden...
Ve ben aylardır gitmemişken Ankara’ya, geçtiğimiz hafta sonu
gitmişken ve henüz sabah iken annem verdi haberi, Cengiz Bey’i kaybetmişiz
dedi... Önce bir durdum, sadece sessizlikti duyduğum, sonra ilk görüşüm,
seanslar ve sohbetler geldi gözümün önüne... gözlerimden yaşlar süzülmeye
başladı ki kolay kolay ağlayamayanlardanım... Sonra banyoya gittim, ağladım, ağladım,
teşekkür ettim ruhuna... ve o günden beri neredeyse her gün, her aklıma
geldiğinde teşekkür ediyorum o güzel ruhuna, bana öğrettikleri, hayatıma
kattıkları için.
Ölüm... O gün banyoda ağlarken anladım ki aslında ölüme
ağlamıyoruz, hele ölümün bir son olmadığını benim gibi
düşünenlerdenseniz...Ağlıyoruz, gideni bir daha göremeyeceğimiz, bir daha
sesini duyamayacağımız için, fiziksel yokluğu için. Yakınlarını kaybedenlerden
hep duyduğum “gidişine alıştım da yokluğunun yarattığı özleme alışamıyorum” cümlesini
sanırım artık anlayabiliyorum... Tanrı Tülay ablamın ve oğullarının yardımcısı
olsun...
Yaşadığım Kanserin en büyük kazandıklarından biridir Cengiz
Abim ve öğrettikleri. Nur içinde yat Cengiz Abim, yolun ışık olsun. Sen bu
gezegende bu yaşamında iyi bir adam olarak var oldun, çok insana dokundun, şifa
oldun, abi oldun. Sana yapılan tüm
haksızlıkları gülümseyerek anlatma becerisi gösterdin. Yılmadın, kitaplar
yazdın, anlattın... Dilerim bu yaşamdaki tüm görevlerini tamamlayıp
gitmişsindir. Umarım orada da mutlusundur. Nur içinde yat Cengiz Abim, yolun
ışık olsun...
Bir gün görüşmek üzere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder