28 Ekim 2014 Salı



CENGİZ ABİM


Masasında oturuyorum Onur Bey’in. Dökülmüş saçları hafif toplu yanakları ile güleç yüzlü bir doktor. Kahve içelim mi diyor masasından bana doğru hafif eğilerek. Kahve mi bayılırım diyorum. Bir terslik var farkındayım, annem de doktor da gülümsemeye çalışıyor, ben bekliyorum.

Kahveler geliyor koyu sıcak ve şekersiz, tam sevdiğim gibi. Daha ilk yudumlarımızı almıştık ki “biliyorsun patoloji sonuçlarını bekliyorduk, geldi” diyor, ses çıkarmadan dinliyorum. Gülümsüyor ama biraz da üzülüyor sanki. “Birkaç sonuç çıkmış ama aslında hepsi aynı yere gidiyor. Sana konulan teşhis kanser” diyor. Sessizlik... Aradan 15 yıl geçmişken o ana dek bugün hatırladığım tek şey sessizlik ve vücudumda ki tanımayamadığım hissizlik... “Ölüyor muyum” diye sordum ilk aklıma gelen buydu, 25 yaşında hayatı henüz yeterince tecrübe etmemiş biri olarak...

İlk ameliyatı olduktan bir hafta sonra tanıştım Cengiz abim ile. Karşı komşumuzdu aslında ancak daha önce hiç karşılaşmamıştık. Salonda, annemin benim için hazırladığı yatakta yatıyor iken kapı çaldı ve içeriye gelen bazı sesler duydum. Bir erkek sesi, “kızınızın rahatsızlığını eşimden duydum çok üzüldüm, keşke daha önce haberim olsaydı belki faydalı olabilirdim” diyor. Yardım mı? Neye nasıl yardımcı olacak acaba? Daha fazlasını duyamıyorum ta ki annemin “tabi buyrun lütfen” deyişini duyana kadar. İçeriye giren sarışın, mavi gözlü, hafif kilolu adamı görünce yerimden doğruluyor ve oturur pozisyona geçiyorum yatağın içinde. Merhaba geçmiş olsun diyor ve karşımdaki koltuğa oturuyor. Hikayesini anlatmaya başlıyor. Ben diyor biyoenerji yapıyorum, çok faydalı oluyor, sana da uygulamak isterim. Ameliyattan önce haberim olsaydı belki küçülebilirdi kitle diyor. Şaşkın dinliyorum. O ana dek, biyoenerji, enerji, reiki vs. Hiçbir şey duymamıştım, duyan anlatan veya uygulayan birine rastlamamıştım. Doktorların ancak cerrahi müdahale ile alabildikleri kitleyi bu adam nasıl küçültecekti? Hoş, artık küçülecek bir kitle de kalmamıştı.

İlk seansa hatırladığım kadarı ile o gün başladık. 15 dakika kadar sürdü, ben sırt üstü yine yatağımda yatıyordum, Cengiz abim ise elleriyle bedenimi süpürür gibi hareketler yapıyordu. İçimden dua ediyordum, “Allahım bu iyi birşey ise gelsin yok kötü bir şey ise geldiği gibi gitsin”. Hiçbir fikrim yoktu yapılanlar hakkında ya da sonrasında ne hissedeceğim konusunda. 7 gün boyunca 15 er dakikalık seanslar yaptı, başta hiçbir şey anlamadım, farketmedim. Sonra... Sonra doktorumun bir ayda ancak kalkar dediği kolum, on günün sonunda tam olarak açıldığında ve psikolojik olarak da ruhsal olarak da kendimi çok daha iyi çok daha güçlü hissettiğimde anladım bana ne kadar iyi birşey yapıldığını. Şey diyordum çünkü hala ne olduğunu bilmiyordum...

İşte benim enerji ile, spirütalizm ile, ruh ile tanışmamı sağlayan kişidir Cengiz Abim. O günden sonra arkadaş olduk. Çok konuda bilgiye sahip, çok okuyan, çok dinleyen, yazan, kitapları olan biriydi. Sadece ruhsallık üzerine sohbetlerimiz olmazdı, siyaset, ekonomi, tarih, yaşam, insanlık üzerine de konuşurduk. Çok şey öğrendiğim yol arkadaşlarımın başında gelenlerdendir Cengiz Abim. 

Kendimdeki iyileşmeleri gördükçe merak saldım, okudum, araştırdım ve önce Reiki ile sonra Kaia ile arada bir yerde de koçluk ile tanıştım. NLP dersleri aldım, şamanik seanslardan homeopatiye, meleklerle iletişimden EFT’ye kadar merak ettiğim birçok konuda ya dersler aldım ya seanslar. Sonra uygulayıcı oldum, eşime dostuma isteyen ya da ihtiyacı olan herkese uygulamalar yaptım yapıyorum. Ruhsal anlamda önceye göre geliştim, hala gelişiyorum, öğreniyorum ve bunların başlangı hep Cengiz Abimdir. Bu yüzden, hayatıma kattıklarından ve ilerlememe vesile olmasından dolayı benim için çok özeldir, çok kıymetlidir.

Ve Cengiz abimi kaybettik. Öldü. Ruhu artık burada değil... Gitti...

Bir süredir rahatsızdı, çok kilo almıştı, kalp ve tansiyon için tedavi oluyordu... ve belki bilmediğim başka hastalıkları da vardı... Ara ara ziyaret ederdim, en büyük keyfimiz sohbet esnasında türk kahvesi ile içtiğimiz sigaraydı. İkimize de yasaktı sigara ama yasağı delmek çocukça bir keyif verirdi her ikimize de... En az onun kadar sevdiğim eşi Tülay ablam hem bize kızar hem kahvelerimizi yapardı. Dünyalar güzeli dünyalar iyisi Tülay ablam... Anlattığım tanışıklık on beş yıla yayılmış bir hikayedir, bu on beş yıl içinde benimde hayatımda çok şey oldu Aldemir ailesininde... bazen sık görüşürdük bazen aralıklı... ama hep haberdardık birbirimizden...

Ve ben aylardır gitmemişken Ankara’ya, geçtiğimiz hafta sonu gitmişken ve henüz sabah iken annem verdi haberi, Cengiz Bey’i kaybetmişiz dedi... Önce bir durdum, sadece sessizlikti duyduğum, sonra ilk görüşüm, seanslar ve sohbetler geldi gözümün önüne... gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı ki kolay kolay ağlayamayanlardanım... Sonra banyoya gittim, ağladım, ağladım, teşekkür ettim ruhuna... ve o günden beri neredeyse her gün, her aklıma geldiğinde teşekkür ediyorum o güzel ruhuna, bana öğrettikleri, hayatıma kattıkları için.

Ölüm... O gün banyoda ağlarken anladım ki aslında ölüme ağlamıyoruz, hele ölümün bir son olmadığını benim gibi düşünenlerdenseniz...Ağlıyoruz, gideni bir daha göremeyeceğimiz, bir daha sesini duyamayacağımız için, fiziksel yokluğu için. Yakınlarını kaybedenlerden hep duyduğum “gidişine alıştım da yokluğunun yarattığı özleme alışamıyorum” cümlesini sanırım artık anlayabiliyorum... Tanrı Tülay ablamın ve oğullarının yardımcısı olsun...

Yaşadığım Kanserin en büyük kazandıklarından biridir Cengiz Abim ve öğrettikleri. Nur içinde yat Cengiz Abim, yolun ışık olsun. Sen bu gezegende bu yaşamında iyi bir adam olarak var oldun, çok insana dokundun, şifa oldun,  abi oldun. Sana yapılan tüm haksızlıkları gülümseyerek anlatma becerisi gösterdin. Yılmadın, kitaplar yazdın, anlattın... Dilerim bu yaşamdaki tüm görevlerini tamamlayıp gitmişsindir. Umarım orada da mutlusundur. Nur içinde yat Cengiz Abim, yolun ışık olsun...

Bir gün görüşmek üzere...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

GİTME Bİ YERE Tanıştığımızda yazın ilk ayıydı. Küçük bir odada kalorifer peteğinin önünde masmavi bakıyordun bana.         ...