DÜNÜN AN’LARI
Son Ankara seyahati beklenin dışında geçiyor benim için. Çok uzun bir
aradan sonra evimdeyim hissini yaşıyorum. Oysa bu his hiç mi hiç benlik değil,
yabancısı olduğum bir duygu bile diyebilirim. Çünkü her yer bana hem evim gibi
gelir ve hem de aynı anda hiçbir yer evim değildir, öyle özel anlam falan yükleyemiyorum bu yüzden...
Bu kez ise farklıydı farkı yağmurdan mı bilmem. Malum en
sevdiklerimden biri yağmur, böyle şakır şakır yağsın ve ben altında sırılsıklam
olayım... Ne mutlu eder her bir hücremi :) Yukarıdayken anlamamıştım, uçak
alana indiğinde farkettim yerdeki su brikintilerini ve yere düşen damlaların
yarattığı halkaları. Anında mutlu oldum, çok hem de :)
Sevdiğim kafede, Tunalı Caddesi’nin kenarındaki küçük
sayılabilecek fransız kafesinde, şarabımı yudumluyor kızarmış peynir yiyorum.
Çok severim burayı, Ankara’da yaşarken sık geldiğim yerlerden biriydi, kendimi
iyi hissettiğim yerlerden biri. Aslına bakarsan pek bir özelliği yok, öyle ahım
şahım bi yer de değil, kendine bir yerlerin konseptini yaratmaya çalışan
yerlerden biri. Ben düşkünümdür buraya, benim için özeldir, başkaca bir şey
değil. Sahi, bir yerleri niçin çok severiz? Ne olur da oralara bi sürü anlam
yükleriz?
Ne oluyor da özel diyoruz? Özel dediklerimiz bizim için
anlamı olanlardır, kendine özgü anlamları barındırılar ve onu sadece sen
bilirsin. Tam olarak neyi ifade ettiğin, sadece sen ve o özel kıldığın şey
arasındaki sırdır... ölüp gidene kadar sürecek bu sır bir şarkı duyduğunda seni
belki gülümsetir, belki düşündürür, belki gözlerini doldurur belki nefesini keser.
Yapacağı eylem ne olursa olsun yaptığı en önemli şey hatırlatmaktır. Ve aslına
bakarsan bence tüm insanlığın derdi, bu hatırlanmak asla unutulmamak
mevzusudur. Belki de insan asıl unutulduğu zaman ölüyordur.
Bu kötü değil, hiç değil. Bence insanı insan yapan
özelliklerden biri bu. Hatırlanmak istemek insani duygularımızdan biri sadece,
belki zayıflık belki değil. Özlenmek isitiyorsan, hatırlanmak istiyorsan ve
bunun farkındaysan ve bu sana acı vermiyorsa, hüznün yakınından bile
geçmiyorsan bunlar senin kendini bildiğin tarafındır, yani güçlü tarafındır. Çünkü
bildiğin, farkında olduğun her şey senin gücündür. Gücünü, özünün gücünü,
buralardan alırsın. Hani şimdi şirketlerde pek bir moda ya “güçlü yönler ve
geliştirilmesi gereken yönler” tıpkı onun gibi.
Acı çekme hatırlarken, düşündüğünde içinde bir yerler
acımasın. Eğer, duygunun farkında ve bilincinde iken acı çekiyorsan, üzüyorsa
hatırladığın ve özlediğin, o zaman burası senin geliştirmen gereken yanın.
Bunun insani tarafının bir isteği olduğunu bilmelisin önce. Yani kavga
etmemelisin kendinle, kabul edeceksin içinden geçen tüm duyguları. Hani şimdi
senin “biliyorum yav bunları” dediğini duyar gibiyim. Tamam bil de, unutma en
önemli kısmı kabul etmek. Kabul etmeyi atlama tamam mı, o senin en öncelikli
adımın çünkü. Ve acı çekmenin hüznün de keyfini çıkarmaya bak. Evet doğru
okudun, acının özgürlüğünde boğul önce bi. Boğ iyice kendini. Dokunmasın kimse
sana, sen dokun sadece kendine. Dokun en mahrem anılarına sözlerine her şeye
dokun. Kendini kendinde boğ... Boğ ki bir sonraki dirilişine geçebilesin.
Anılarınla yani seni sen yapanlarla barış sonra.
Farkettin değil mi, yaptığın
barışmak kendinle.
Ve aslında özel diye adlandırdığın her şey ve herkes, seni
sana götüren araçlardan başka bir şey değil.
Yıllar geçer, anıların etkisi belki azalır belki artar,
önemli değildir çünkü sen hep onun orada olduğunu bilirsin, önemli olan budur
ve senindir, sana özeldir.
Ve kelimeler dökülürken kağıda, şarabın sonuna gelirken,
hatırlamışken birçok şeyi anlıyorum birden burayı neden özel kıldığımı. Çok
keyifli sohbetlerime, buluşmalarıma ev sahipliği yaptığı için, kendimi rahat
hissettiğim bir yer olduğu için, anılarıma ev sahipliği yaptığı için ve
anılarımda gülümseyerek andıklarım için.
Dedim ya bu sefer ki Ankara farklıydı. Bir yandan her şehir
gibiydi artık Ankara, herhangi bir şehir gibiydi, zamana yenik düşen tarafları da çoktu. Diğer yandan hala özel kalan birkaç yer, bir kaç anı, bir kaç kırıntı
şarabın son yudumuna karışıyordu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder