GÖLGELER
Birkaç zamandır yokluyor, iyileştim mi yoksa bastırdım mı,
unuttum mu görmek istiyor. Üç hafta içinde iki kez yoklaması... ben burdayım
diyor hala... ilkinde pek umursamadım ama ikincisinde, dur bakalım dedim, ne
oldu da geldin yine?
Kendileriyle ilk tanışmam 2002 ye kadar gider. Kanser
sonrası hem de iki üç yıl sonrası ortaya çıktığında ne alaka demiştim.
Hayatımın en iyi dönemlerinden birindeydim. İlk acile “nefes alamıyorum, kalbim
deli gibi çarpıyor” diyerek gittiğimde, hemen gerekli müdahale yapılmıştı...
aylar süren tetkiklerden, doktor doktor dolaşmalardan sonra sorunun fiziksel
olmadığı söylendiğinde kabul etmemiştim. En son oldukça yaşlı ve sevecen prof.
hoca “kızım direnme ve kabul et, sen fiziksel olarak çok sağlıklısın, bu
yaşadığının adı panik atak ve sebebi tamamen psikolojiktir, duygu durum
bozukluğudur”. Ağlayarak çıkmıştım, babam şaşırmış ve neden bu kadar tepki
veriyorsun demişti. Antideprasan kullanmam ben baba, kullanmam iyiyim ben,
terapiye falan da gitmem demiştim hırsla. Heyhat! Hayat öyle güzel bir öğretmen
ki bana terapiyi de gösterdi, antideprasan ilaç kullanımını da. Bugün bakıyorum
da ne egoymuş benim ki. Egomun varlığını “güçlüyüm ben” ile tanımladığım
zamanlara dair bunlar.
Aslında kanser iken yapmam gerekenleri gecikmeli olarak yaptım.
Ben erteledikçe duygularımı, bastırdıkça meğer onlar çok daha güçlenmişler. O
zaman öğrendim ki acın varsa yaşayacaksın, üzülmesin kimse diye üzülmemezlik
yapmayacaksın, beni sevenler acımasın diye gözyaşlarını içine akıtmayacaksın, aksine
böğüre böğüre ağlayacaksın, sararan rengini boyalara boğmayacaksın, giden
parçanın ardından yas tutmak istiyorsan tutacaksın. Yokmuş gibi davranmak
aslında kendimize yaptığımız ihanet. Var olan şeyi nasıl yok sayarsın? Onu
gülümsemelerle, yalancı sevinçlerle yok edemezsin. Aksine önce varlığını kabul
edeceksin, bu duygularınında sana ait olduğunu bileceksin, çoğu kaynak bunlara
“gölge taraf” diyor, ki benim için de uygun bir söylem. Gölge tarafların
olduğunu bileceksin, kabul edeceksin ve yaşayacaksın da... içinden gelip geçmelerine
izin vereceksin gölgelerinin. Esiri olmayacaksın, sadece varlıklarını
bileceksin. Yok edilemeyeceğinin bilinci ile dönüştürmeyi deneyeceksin. Hiç bir
şey yok olmuyor bu alemde, sadece değişiyor, dönüşüyor, ama öz hep orada.
Hayat bazen tekrarlar ile gösteriyor kendini. Bak diyor
hallettim ben bu konuyu diyordun ya halletmedin hala orada duruyor, kandırma
kendini ve gel adam gibi yüzleş şununla. Çözmediğin ve gelişimine ilerlemene
engel olan her durum, farklı olay ya da kişilerle yine girer hayatına.
Benim de kanserden geriye kalan ve hala şifalandırmaya
çalıştığım tek şey bedenimin yeniden hastalanma olasılığı. Panik atağa sebep
olan korku. İkincisi gelir gibi olduğunda yine nefes alışverişlerim sıklaşıp
kalbimin ritmi artmaya başladığında önce durdum. Kalabalık bir masada, muhteşem
manzaralı yeşillikler içinde bir yerdeydim. Herkes kendini kaptırmıştı
sohbete... Tüm konuşulanlara, masadaki herkese kulaklarımı tıkayıp sadece
kendime odaklandım. Nefeslerimi farkında olarak ağır ve derin alıp verdim. Zaten
birkaç dakikadan sonra çok daha iyi hissediyordum. Kendimi güvenli ve sağlıklı
bir bedende hayal ettim, ışıl ışıl parladığımı sağlıkla kutsandığımı... Ne
kadar kaldım o halde bilmiyorum. Arkadaşımın
dürtmesiyle kendime geldim. Nefesim de kalbimde normal seyrinde idi.
Yine yaşadıklarımdan ve yaptığım çalışmalardan tecrübe ile
söylüyorum ki sadece olumlama yapmak yetmiyor. Evet olumlamalar etkilidir ve
sürekli yapıldığında dönüştürme gücü vardır. Ancak benim gibi travmatik bir şey
yaşadıysan ve yaşarken üstünü örtmüşsen sadece olumlama yapmak yetmiyor. Bu
tıpkı verimsiz bir toprağın üzerine bir kat iyi toprak atıp bol mahsül
vermesini beklemek gibi. Oysa önce o verimsiz toprağın çapalanması, ayrık
otlarından, taşlarından temizlenmesi gerekiyor. Sulama ile toprağın havalanması
ve zamanla kabarması gerekiyor ki, ekeceğin tohuma yuva olabilsin.
Yaşadığın herşeyin farkında olarak yaşamalısın, öğrenmek ve
hatta yeniden hatırlamak için geldin bu dünyaya. Öğrenme süreci sadece gülerek gerçekleşmiyor,
bazen ağlaman bazen üzülmen bazen öfkelenmen bazen kızman kırılman gerekebilir.
Bu duygularını gör kabul et ve yaşa, sana hakim olmasına izin verme, bu halin
sürekli halin olmasına izin verme. Çok özel bir anlam da yükleme, onlar da
senin bir parçan o kadar. Onları baskılamaya, yokmuş gibi davranmaya çalışma,
üstünü örtme. Yaşaman gereken zamanda yaşa ki sonra çok daha ağır şekliyle
çıkmasın karşına. Çıkarsa da yine endişelenme, alttaki kuru toprağı anlamaya
çalış, ki biliyorsun zaten çoğu kez. O her ne ise yüzleş korkunla, barış, kabul
et.
Korkular farkında olarak ya da olmayarak hayatımızın
kontrolünü eline alabilir. Unutma, her bir korku sonradan öğrenilmiştir,
aslında senin doğanda korku yok, insanoğlunun bilerek doğduğu tek duygu
sevgidir. Diğerlerinin hepsini sonradan öğreniriz. Hatta öğrendiğimizi
sandığımız çoğu korku, endişe bize bile ait değildir.
Yaşadıkların hissettiklerinle hasar aldığın tarafların, iyileşmek
için karşına buna uygun insanları veya olayları getirir. Bu yüzden yaşamına
giren hiç kimseye kızma, onlar senin rehberin, öğretmenin. Senin iyileştirmen
şifalandırman gereken yanlarını göstermek için giriyorlar hayatına. Hele tekrar
tekrar yaşadığın hikayeler var ise mutlaka dönüp bakmalısın bunlara. Aksi takdirde
bu kısır döngü böylece sürüp gider...
Gerçekten barıştın mı diye sağlamasını yapmaya gelebilirler.
Hiç telaşlanma, sadece sakin ol ve odaklan. Kendi içine, içindeki sonsuz güce, o
muhteşem varlığa odaklan. Hiçbir zaman hastalanmayan, sonsuz olan muhteşem
parçana güven. Kendine güven, yaradılışına güven. Ben bu şekliyle dönebildim
normal hayatıma. Sen de eminim çok daha başka çok daha etkili başka yöntemler
bulabilirsin.
Hep diyoruz ya, yol tek değil, herkesin yolu kendine özeldir
diye...
Kendi pırıltılı yolunun keşfine hazır mısın?