24 Eylül 2012 Pazartesi

DEĞERLER

KÜÇÜK BİR ÖYKÜ

11 yaşındaydı ve New Hampshire gölünün ortasındaki adadaki evlerinde ne zaman eline bir fırsat geçse hemen balığa giderdi.
Levrek avı yasağının kalkmasından bir gün önce, babasıyla akşamın ilk saatlerinde küçük güneş balıklarından yakaladı. Sonra oltasına yem takıp, oltayı fırlatma talimi yaptı. Yem suya değdiği zaman gün batımında suda altın haleleler oluşturmuş, daha sonra gölün üzerinde ay doğmuştu. Oltasının hızla çekildiğini hissedince, oltaya büyük bir balık geldiğini anladı. Babası oğlunun balığı çekişini hayranlıkla izledi. Çocuk sonunda yorgun düşen balığı sudan çıkardı. Bu o güne kadar gördüğü en büyük balıktı bir Levrek ve maalesef av yasağı henüz bitmemişti.
Levrek o güne dek gördüğü en büyük balıktı, pulları ay ışığında ışıl ışıl parlıyordu. Babası saatine baktı henüz 2 saat vardı yasağın bitmesine. Önce balığa, sonra oğluna baktı.
‘Suya geri bırakman gerekiyor, oğlum,’ dedi.
‘Baba!’ diye itiraz etti çocuk ağlamaklı bir sesle.
‘Başka balıklar da var,’ dedi babası.
‘Ama hiçbiri bunun kadar büyük değil!’ dedi çocuk.
Göle şöyle bir göz attı. Gölde hiçbir balıkçı teknesi yoktu. Babasının yüzüne baktı bu kez. Kendilerini hiç kimsenin görmemiş olmasına, kimsenin de balığı yakaladıklarını bilmesinin olanaksız olmasına karşın, babasının sesinden bu konuda hiçbir ödün vermeyeceğini anlamıştı.
Oltanın ucunu balığın ağzından çekti ve balığı gölün karanlık sularına bıraktı. Balık suya düşer düşmez, şöyle bir çırpındı ve gözden kayboldu. Çocuk bir daha bu kadar büyük bir balık tutamayacağından emindi…
Bu olay bundan tam 34 yıl önce oldu. Bugün o çocuk New York City’nin ünlü mimarlarındandır.
Babasının küçük evi hâlâ o adadadır.Oğlunu ve kızlarını hâlâ o adadaki küçük eve balık tutmaya götürür.
Çocuk haklıydı. Bir daha o kadar büyük bir balık tutamadı. Fakat ‘değerler’ konusunda bir ikilem yaşadığı zaman hep o balığı gözünün önüne getirir.


DEĞERLER

“Koçluğun kalbi” derim değer çalışmasına... Çoğu kez bir kaç seans (görüşme) geçmesi gerekir “değer”lere gelmek için...

Bizler, kendimiz için yaşamda gerçekten neyin önemli olduğunu düşünmeye başladığımızda kendi içimize döneriz. Kendi içimize döndüğümüz, kendi özümüze baktığımız anlar gelişimimiz için bizi motive eden en kıymetli anlardan biridir...

Kendi içimize “Benim için bu yaşamda gerçekten önemli olan nedir”, “ben kimim”,  “bu benim için neden önemli”  diye sormaya başladığımız an, kendimizi yeniden ve yeniden keşfettiğimiz andır. Bu yolculuk bizleri değerlerimize götürür. Değerler, kişiden kişiye, zamana göre değişen kavramlardır. Herşey gibi zaman içerisinde değerlerimizde değişebilir. Zaten bu soruların cevapları ile birlikte çoğu kez değişim de başlar. Değişim bilinçli olarak da başlayabilir, zamana olaylara bağlı olarak da gelişebilir. Bazende istenir ama nasıl başlanılacağına karar verilemez. Her nasıl olursa Koç, bu süreçte müşterisine destek olur cevaplarını bulabilmesi için... Bu yolculukta feneri müşterisinin eline vermez ama müşterisinin yolunu bulabilmesi için yoluna fener tutar, aydınlatır.

Değer konusuna biraz daha girelim daha net anlaşılabilmesi için. Değerler bir anlamda doğrularımızdır, yaşamdaki pusulamızdır. Bizim için neyin doğru olup olmadığına bu pusula ile yön veririz. Her kişinin her bir değeri için özgün anlamları vardır. Kişinin kendi değerleri, onun bireysel özünü temsil eder. Değer edinmeye bir yaşından itibaren başarız. Ailemizden, arkadaşlarımızdan, okuldan, yaşadığımız ülkenin coğrafyasından, kültüründen, ekonomik durumundan, dinden, iş hayatından hatta medyadan ediniriz değerleri... Yaşamın çok büyük bir çoğunluğu ilişki yönetimine dayanır. İletişim kurarken, her türlü ilişkiyi kurarken değerlerimize hitap edilmesi bizlerin motivasyonunu arttırır, tatminini güçlendirir. Değerler yaşamımızda o kadar büyük bir alana sahiptir ki günlük hayatımızdan varlığımızın derinliğine kadar uzanır.

Önemle bilmemiz gereken; değerlerin kim olduğumuzu anlatmasıdır, şu an kim olduğumuzu anlatmasıdır. Olmak istediğimiz ya da olmamız gerekeni değil... Değerleri, istek, heves, zorunluluk, dilek vs. gibi kavramlarla da karıştırmamak gerekir. Yeri gelmişken küçük bir pratik vereyim sizlere; gün içerisinde hangi kelimelere vurgu yaptığınıza, sizin için hangilerinin belirleyici kelime olduğuna, hangilerine “bam teli”, “olmazsa olmaz” gibi tanımlamalar yaptığınıza, bunları nasıl bir beden dili ve ses tonu ile söylediğinize dikkat edin... Not alın ve baştan aşağıya bakın listenize bunların hangileri değerleriniz, hangileri inançlarınız, hangileri ilkeleriniz?

Birileri görmediği zaman da değerlerinize uygun davranıyor musunuz yani gölde kimse yokken de balığı suya bırakır mısınız? Veya sonunda bir bedel ödeyeceğinizi bile bile değerlerinizden vaz geçer misiniz, bir daha böylesine büyük ve parlak bir balık tutamama olasılığına karşın yine de o balığı suya bırakır mıydınız?

Fırsatlardan yararlanmak değil, doğru olanı yapmak, değerler doğrultusunda yaşamaktır önemli olan. Ve bunun içinde değerlerinizi, özdeğerlerinizi bilmek anlamak durumundasınızdır. Ki yaşamdan istediğinizi alabilin..
Düşünsenize torunlarınıza övünerek anlatacağınız kaç anınız olacak?


BEYNİN YAPISI VE KOÇLUK İLİŞKİSİ

                                    Sağ beyin kutsal bir armağan,
                                   sol beyin ise sadık bir hizmetçidir.
                                   Einstein


İnsan beyninden yola çıkılarak bilgisayar gibi muhteşem bir sistemin oluşturulması sağlanmışken neden çoğumuz sonsuz potansiyelinin hala farkında değil?

Bilgisayarların mantık ve matematik işlemlerini yapabildiği günümüzde bunlardan çok daha önemli bir özellik çıkıyor karşımıza; üretken zeka, üretken düşünce... Bir kişiyi hem bir makinadan hem de de diğerlerinden ayıran en önemli özelliklerden biri... ne demek üretkenlik veya yaratacılık? Hayal gücü, yeni fikirler oluşturma, orjinal fikirler bulma insan beyninin üretkenliğini, yaratıcılığını ortaya koyar. Bilgi çağına girdiğimizi, bilgi çağında yaşadığımızı sık sık okuyor, duyuyor, görüyorsunuzdur. İşte bilgiye uçulan bu çağda, üretken zekaya, hayal gücüne ve esnekliğe sahip insanların isteklerine ulaşması çok daha muhtemeldir.

 Mevcut eğitim sistemimiz bunu ortaya çıkarmak bir yana, bizleri sadece beynimizin sol yarıküresine yani mantığın, sistematik ve analitik düşünmenin çalıştığı tarafa yönlendirir. Yazı ve sayılara, ölçme değerlendirme ve eleştirmeye de bu yarıküremizle ulaşırız. Oysa sağ yarıkürenin devreye sokulması insana aynı zamanda duyusal keskinlik kazandırır, insana hedefini sürekli ve canlı tutma motivasyonu verir.
Aslında bizler çocukluğumuzda beynimizin her iki yarısını da kullanıyorduk ancak mantık ve ezbere dayanan eğitim sistemi ile birlikte yetişkinlikte sol yarıküremizi daha çok kullanır olduk. Oysa  hayâl gücü ve hafıza gibi sağ beyin fonksiyonlarına da çok ihtiyacımız var .
Beynin, farklı fonksiyonlara sahip iki lobu olduğu keşfedilen günümüzde, eğitim sistemi hâlâ sadece beynin mantık, matematik, analiz, konuşma, yazma, listeleme gibi fonksiyonları olan sol lobunu kullanmaya maalesef devam ediliyor. Gelişmiş bazı ülkelerde bu sistemin değiştiği, değiştirilmeye çalışıldığı gözleniyor ancak henüz yaygınlaştırma aşamasına geçilemedi.
Gelişen bilimin ışığında, mantık ağırlıklı sol lobla beraber, hayâl gücü, renk, şekil, ritim, bütünü görme gibi fonksiyonları olan sezgisel, üretken sağ lob da kullanılsa, insanların üretkenlik potansiyellerinin kat kat artacağı aşikâr. Zaten ideal olanı her iki yarıküremizi de kullanabilmek.
Kısaca, sağ yarıküre bütünselliğimizi, sol yarıküre ise bireyselliğimizi fısıldar. Bu beşer dünyada her ikisi de gereklidir. Bu öyle birşeydir ki 1 sol lob+1 sağ lob = 2 beyin demek değildir, çok daha fazlasıdır. Çok daha fazla bir potansiyelin su yüzüne çıkması, yaşama karışmasıdır..
Okullarında bu bilgileri de işleyen Koçluk sistemi, görüşmelerde müşterisini dinler, genellikle önceleri sol lob konuşur. Koç, odağını müşterisinin sağ lobuna da verir. Müşterisini de sorduğu sorular ve kullandığı tekniklerle sağ lobuna odaklar. Çünkü aslolan geçmiş değil şu an ve gelecektir. Geleceği oluşturabilmektir. Görüşmeler yani seanslar boyunca da, kişi içindeki muhteşem potansiyelin farkına varır. Sağ yarıküremiz fotografik olduğu ve bütünsel öğrendiği için gelecek vizyonlarını bu tarafta oluşturur. Bir başka deyişle, sağ beyin soyut kavramlara, yaratıcılığa daha yatkın çalıştığı için Koç, müşterisini daha çok bu alanda tutar ve vizyonunu oluşturmasına yardım eder.

Tüm bu yazılanların ışığında beynimizin işleyiş fonksiyonunu anlayabilmek için küçük bir test yapmaya ne dersiniz?

Aşağıda yer alan kelimelere bakın ve renkleri yüksek sesle söyleyin lütfen... Unutmayın yapmanız gereken renkleri söylemek, kelimeleri okumak değil J

SARI                    MAVİ                  MOR
BEYAZ                SİYAH                 MAVİ
PEMBE               YEŞİL                  GRİ

Zorlanıyorsanız, sağ ve sol beyin çakışması yaşıyorsunuz demektir. Yani sağ beyniniz rengi söylemeye çalışırken, sol beyniniz otomatik olarak yazıyı okumaya çalışıyor.

GİTME Bİ YERE Tanıştığımızda yazın ilk ayıydı. Küçük bir odada kalorifer peteğinin önünde masmavi bakıyordun bana.         ...